Kültür - Sanat

Murat Fıratoğlu ‘Hemme’yi anlattı: Zorluklar, değişimler ve Kürtçe eleştirisi

Murat Fıratoğlu, Hemme'nin Öldüğü Günlerden Biri' filmiyle ilgili eleştirileri yanıtladı: Kürtçe ve Zazaca'nın eksikliği en büyük kusurumuz, çaresizliğimizin bir sonucu

Abone Ol

Şenay Aydemir ile Netlik Ayarı'nın bu haftaki konuğu yönetmen Murat Fıratoğlu oldu.

Fıratoğlu “Filmin çekim kararını almamızla sete girmemiz arasında 2 aydan az bir zaman vardı. Filme emek veren herkesin emeğinin bir şekilde karşılık bulması güzel oldu. Bence filmin en büyük eksikliğidir yani Zazaca ve Kürtçenin olmaması. Israrla Kürtçesiz değil çaresizce Kürtçesiz. Ben niye ısrarla Kürtçesiz yapayım ki?” dedi.

Bu yıl 31'inci kez düzenlenen Adana Altın Koza Film Festivali'nde yılın en iyi filmi seçilen Fıratoğlu'nun yönettiği "Hemme'nin Öldüğü Günlerden Biri", aynı zamanda Venedik Film Festivali'nde Orizzonti bölümünde de 'Jüri Özel Ödülü'ne layık görüldü.

Aydemir’in sorularını yanıtlayan Fıratoğlu, aldığı ödüllere ilişkin şunları söyledi:

“Açıkçası beklemiyordum, yani bekliyordum desem yalan olur. Venedik'teki gösterimde hatta utandım yani nasıl bir film çekmişim diye. Çünkü o zamana kadar filmi çok seviyordum ben ama ne zamanki seyirci izledi... O anki duygum çok bambaşkaydı. Adana'da gerçekten böyle bazen nasip olur, nasip oldu diyebilirim. Bazı zamanlarda bazı şeyler iyi denk gelir. Bence bu filme emek veren herkesin emeğinin bir şekilde karşılık bulması güzel oldu.”

Fıratoğlu, filmin matematiğine ve senaryoda kurgulanan ama çekim sırasında yaptıkları değişikliklere değindi:

"Kurmaca içeriğe karşı bir zaafım ve merakım var. Sinema nedir, senaryo nedir, senaryo matematiği nedir, bu sorular 10-15 yıldır düşündüğüm şeylerdi ve bunlar içerik üretirken de bana yol gösterdiler diyebilirim. Hikayeyi oluştururken, kabul etmesem bile o domates tarlasının hikayeye katkı vereceğini okuyacak bir deneyimim ve öngörüm oluşuyor işte. O domatesler, o kızgın güneş, sinirli insanlar... O cennet gibi bir ortamda cehennem gibi bir çalışma ortamı ve insanın çaresizliği üzerine çok güzel bir matematik oluştu."

Fıratoğlu, yaptığı değişikliklerin filmi daha dinamik kıldığını vurguladı:

"Sette 40-41 derece sıcağın altında 13-14 kişiyle çok zor şartları altında bir arada olmaya ve işi çıkarmaya çalıştık, İşin olup olmayacağı bile belli değildi çünkü filmin çekim kararını almamızla sete girmemiz arasında 2 aydan az bir zaman var senaryo bile yoktu o zaman tretman vardı. 35 sayfalık senaryodaki özellikle dokümanter bir belgesel, bir matematikle yapmak istediğim domates tarlası bölümünü istediğim gibi beceremedim. Birtakım aksilikler yaşadık ve bundan dolayı set içinde durmadan revizeler yapmak zorunda kaldım. Bu da belki daha dinamik kıldı. "

Fıratoğlu, Siverek’te çekilen filmde Kurmancî ve Zazakî kullanılmamasına dair gelen eleştirilere şöyle cevap verdi:

Ülke siyasetinde Siverek’in durduğu yeri hatırlatmama gerek yok. Benim Türkçe konuşmam, Kürtçeyi anlayıp Türkçe konuşmak zorunda kalmam ve şu an bile İngilizce öğrenmeyle ilgili vermiş olduğum gayreti Kürtçe ile ilgili vermiyorum. Bunlar benim sorunum olduğu kadar bu ülkenin sosyolojisiyle ilgili sorunlar.

Bence filmin en büyük eksikliğidir yani Zazaca ve Kürtçenin olmaması. Çünkü Eğer bir iddia buluyorsan bir sanat eseri ve içerik üretiyorsa diyemezsin ki benim zamanım yoktur ve ben bu sorumluluğu alıyorum kesinlikle bu bir eksikliktir. Rıza Oylum’un yazısında yer alan ‘ısrarla Kürtçesiz’ demek biraz provokatif bir söylem. Israrla Kürtçesiz değil, çaresizce Kürtçesiz. Ben niye ısrarla Kürtçesiz yapayım ki? Samimiyetle söylüyorum Kürtçe yapsam benim için daha çok getirisi olurdu."