Bütün Türkiye'ye ibret-i alem olsun diye açıklıyorum" diyen CHP Lideri Özgür Özel, tutuklanan Esenyurt'un Seçilmiş Belediye Başkanı Ahmet Özer'in terör soruşturmasına 'salçacının' dahil ediliğini açıkladı. Özel, Ahmet Özer'e salça satan bir kişinin terör soruşturmasına dahil edildiğini belirtip, "Böyle bir şeyden terör soruşturmasına salça olunur mu ya? İnsan da biraz utanmak olur" dedi.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel,yılbaşı öncesi Silivri (Marmara) Cezaevi'nde tutuklu bulunan Ahmet Özer, Can Atalay, Tayfun Kahraman, Osman Kavala ve Selçuk Kozağaçlı'yı ziyaret etti. Ziyaretine İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik'in de eşlik ettiği Özel, görüşmenin ardından cezaevi önünde basın açıklaması yaptı.

Özel, Esenyurt'un seçilmiş Belediye Başkanı Ahmet Özer'in tutukluluğunun 51. gününde olduğunu hatırlatarak, Özer'in akademisyen kimliği ve barışçıl çözüm savunuculuğuna vurgu yaptı.

Özgür Özel, Özer'in 11 yıllık CHP üyesi olduğunu ve kamuoyu araştırmaları sonucu aday gösterildiğini belirtti.

17-25 Aralık haftasına atıfta bulunan Özel, o dönem yaşananların AK Parti'nin "FETÖ kumpası" olarak nitelendirildiğini ancak benzer uygulamaların bugün de yaşandığını söyledi. Özel, MHP Lideri Devlet Bahçeli'nin 17-25 Aralık saatini ofisinde tuttuğunu ve "hesap sormazsam namertim" dediği sözlerini hatırlattı.

Gülistan Kılıç Koçyiğit: Türkiye neden IŞİD’lileri serbest bırakıyor? Gülistan Kılıç Koçyiğit: Türkiye neden IŞİD’lileri serbest bırakıyor?

Özel, Özer'in ev ve işyerinde yapılan aramalarda usulsüzlükler yaşandığını, avukat bulundurulmadığını ve toplanan delillerin yetersiz olduğunu iddia etti.

Gizli tanık beyanlarına dayandırılan tutukluluğun hukuki olmadığını savunan Özel, 50 gündür iddianame yazılamadığını da eleştirdi.

Özel, Özer'in 12 yıl öncesine kadar uzanan telefon kayıtlarının incelendiğini ve görüştüğü kişiler üzerinden suç yaratılmaya çalışıldığını dile getirdi.

"UTANÇ VERİCİ"

Bu kişiler arasında öğrenci velisi, kitap tasarımcısı, internet sitesi editörü, kiracı ve salça satıcısı gibi kişilerin olduğunu belirten Özel, bu durumun "utanç verici" olduğunu ifade etti.

Özel, Can Atalay, Tayfun Kahraman ve Osman Kavala'nın tutukluluklarına da değinerek, AİHM ve Anayasa Mahkemesi kararlarının uygulanmadığını belirtti.

Gezi Direnişi Davası'nda üç kez beraat kararı verildiğini hatırlatan Özel, tutuklulukların siyasi olduğunu savundu. Tayfun Kahraman'ın sağlık sorunlarına da dikkat çeken Özel, Anayasa Mahkemesi'nden ihlal kararı çıkmasını beklediklerini söyledi. Özel, "Anayasa'nın asına uymayanlar, anayasa konuşmasınlar" dedi.

Özgür Özel şunları ifade etti:

"Silivri Cezaevi'nde, Esenyurt Belediye Başkanımız Sayın Ahmet Özer'i, ayrıca Gezi Davası'ndan tutuklu parti üyemiz Sayın Tayfun Kahraman'ı, Gezi Davası'ndan tutuklu Hatay Milletvekilimiz Sayın Can Atalay'ı ve Sayın Osman Kavala'yı, ayrıca Soma Davası'nın avukatı Selçuk Kozağaçlı'yı ayrı ayrı ziyaret ettim.

Ahmet Özer'le olan görüşmelerimize İstanbul İl Başkanımız Özgür Başkan da, Özgür Çelik de katıldı ve görüşmeyi birlikte gerçekleştirdik.

Esenyurt'un, Türkiye'nin en büyük belediyesinin, 1 milyonun üzerinde nüfusu olan belediyemiz Esenyurt'un, yüzde 50'nin üzerinde bir oyla, iki kişiden birinin oyunu alarak seçilmiş Belediye Başkanı Ahmet Özer'in tutukluluğunun 51. gününde ziyaret etmenin büyük üzüntüsü içindeyim.

Kısaca hatırlayalım. Kendisi bir akademisyen. Kendisi bu ülkenin Cumhurbaşkanından, Cumhurbaşkanı Yardımcısından, bakanlarından, meclis başkanlarından aldığı davetlerle defalarca Kürt sorununun barışçıl yollardan çözümü ve demokratik yollardan çözümü noktasında görüş bildirmiş.

Ömrü boyunca silahlı mücadeleye hep karşı olmuş. Hep demokratik açılımları, hep barışı savunmuş. Cumhuriyet Halk Partisi'nin 11 yıldır üyesi.

Birkaç kez milletvekili adayı olmuş. Son belediye başkan adaylığı da Esenyurt'ta parti tarafından yapılan kamuoyu araştırmalarında aldığı yüksek destek sonucunda aday gösterilmiş birisinden bahsediyoruz. Ve kendileri sandıktan çıkıp da, ki şu anda 17-25 Aralık haftasındayız.

Hatırlarsanız Sayın Devlet Bahçeli bu haftayı yolsuzlukla mücadele haftası olarak nitelendirmiş ve Sayın Erdoğan'ı, ailesini, siyaset arkadaşlarını yolsuzluğun üstünü örtmeye çalışmakla her zaman suçlamış ve odasındaki saati 17.25'e ayarlamış.

Erdoğan'dan hesap sormazsa namert olduğunu da bütün kamuoyuna açıkça söylediği bir süreç, 17-25 Aralık haftası. Haftaya ismini veren, isim babası Devlet Bahçeli.

O haftanın içindeyiz ve bu haftanın içinde şimdi, o hafta yaşananlar "FETÖ'nün kumpasıydı" diyen bir iktidar yönetiyor.

O haftaya da "yolsuzlukların en üst noktaya çıkmıştı" diyen Devlet Bahçeli'nin desteğiyle yönetiyor bu ülkeyi. Ve biz bu süreçte o dönemlerde ne yaşandıysa aynı şeyleri yaşıyoruz.

Her bir ziyaret o açıdan anlamlı ve Ahmet Özer'in evine ve iş yerine FETÖ'nün ilk dönemlerindeki gözü dönmüşlüğüyle kapılar koçbaşlarıyla kırılarak, kapıyı açan eş itilerek, yukarıya yatak odasına gidilip uyandırılmasına bile izin vermeyip ekiplerin uyandırdığı, utanç verici, itibarsızlaştırıcı bir sürecin sonunda ve evde ve belediyede yapılan aramalarda avukat bulundurulmadan deliller toplandı.

Bu toplanan delillerle bir tutuklama yapılmaya çalışıldı. Tutuklamaya yapılan itirazda itiraz mahkemesi bile "Her ne kadar bu deliller tek başına tutuklama gerekçesi olması tartışmalı olsa da" diyerek karar koydu ve dedi ki: "Bir gizli tanık var." Ama gizli tanık da tek başına tutuklama gerekçesi olamayacak olsa da "tutukluluğunun devamına" dedi.

50 gündür o gizli tanığın ağzından bir şeyler yazmaya çalışıyorlar ama iş öyle bir noktaya geldi ki bu gizli tanığın ne kadar boş ve söyleyebileceklerinin ne kadar havada olduğu ortaya çıktı.

50 gündür iddianame yazamıyorlar. Bugün iddianame yazması beklenen savcı, kendisine işte İngilizce takma isimlerle "hızlı savcı" falan söylenen ve 200 kişilik davaya 4 günde iddianame yazmakla övünen bir savcı.

Bir kişilik davaya 50 gündür iddianame yazamadı arkadaş. Yazamaz çünkü olmayan şeyi yazmasını istiyorlar. Ona bu talimatı veren kişi ona diyor ki: "Ahmet Özer'i suçlu ilan etmelisin."

Neyle? Sabahın köründe toplayıp da boş çıkan delillerle olmuyor. Abuk subuk bir gizli tanıkla olmuyor.

Şöyle bir iş yaptılar, buradan bütün Türkiye'ye ibret-i alem olsun diye açıklıyorum ki: Ahmet Özer'in tam 12 yıl boyunca geriye gitmişler. Tarihi belli, 1.1.2012'den bugüne yaptığı bütün telefon görüşmelerine bakmışlar. Hepsini çıkarmışlar. İçlerinde geçmişte suç işlemiş, herhangi bir örgütle irtibatlı olabilecek 12 kişiyi seçmişler ve o 12 kişiden suç icat etmeye çalışıyorlar Ahmet Özer'e.


O 12 kişiden bir tanesi öğrenci velisi, "Kayıt için yardım istedim Ahmet Özer'den." diyor. "7 yıldır da bir daha görüşmedim." diyor.

Bir tanesi Ahmet Özer'in yazdığı, resmi, denetimden geçmiş, ISBN numarası olan, savcılıkça hakkında bir işlem başlatılmamış bir kitabın, kitabını tasarlıyor.

"Ahmet Bey'le iki ay gibi bir sürede 7 kere telefonda görüşmüş." Bununla suçlanıyor. Ya sen, örneğin o savcı, sen bir kitap yaz, anılarını falan.

Kapak tasarımcısıyla kaç kere telefonda görüşüyorsun, bir bak bakalım. İki aylık sürede, kitabın kapağının tasarlandığı iki ayda 7 telefon görüşmesiyle suçlanıyor.

Birisi var, belli günlerde 8-9 kere telefonla görüşmüş. Yazı yazdığı internet sitesinin genç bir editörü. Yazıyı koyuyor, "Orası böyle olsun, buraya resim olsun, başlığı büyük mü yapsanız?" Bu görüşmeyle suçlanıyor.

Bir tanesi kızının, meşhur, evinin kiracısı, kira yatıran kişi.

Öbür taraftan da bir diğeri ise Şanlıurfa'dan, Şanlıurfa'dan gelip de biber salçası satan kişi. Hep ayın aynı günlerinde kendisini aramış. Niye? Üniversiteye geliyor, diyor ki: "Ahmet Bey, ben geldim, biber salçalarını getirdim." Ahmet Bey de biber salçalarını kendi alıyor, hatta bazı öğretim görevlilerine de yönlendiriyor.

Bu kişiyle yaptığı telefon görüşmelerini şüpheli telefon görüşmeleri olarak sayıyorlar.

O biber salçasını satan oradan çıkıyor, adliyeye gidiyor, adliyede savcılara da satıyor. Böyle bir şeyden terör soruşturmasına salça olunur mu ya?

İnsan da biraz utanmak olur, utanmak olur. Bütün HTS kayıtlarını 12 yıllık çıkarmışlar. Yazıyor, "1.1.2012'den bugüne yaptığı görüşmeler içinde" bu kişilerle.

Kişilerin ortak özelliği Kürt olmaları, DEM Parti'ye yakın isimler olmaları ya da hiç alakası işte kiracılar, salçacılar falan. İki tanesi de Van ve Mersin'in DEM il başkanları. Bir tanesi DEM milletvekili adaylığına destek istemiş.

Önce 20 yıl önce, daha partinin adını, notlarda yazıyor, partinin adını, ben yanlış hatırladım, arkadaşlar yanlış hatırladı, o tarihteki ismi yazdıkları arada mı?

DEHAP. DEHAP'ta yöneticiyken milletvekilliğine destek istemiş. Bir görüşmede, 12 yıl önce, "Aday olsam milletvekili olur muyum?" diye düşünmüş, bakmış ışık alamamış, CHP'ye başvurmuş, CHP'den de olamamış.

Ama 12 yıldır da CHP üyesi. Ahmet Özer böyle, DEM Parti'yle de ilişkisi olan ama meşru siyaset zemininden hiç sapmamış. Baktı DEM'den olamıyor, DEM'e, tırnak içinde söylüyorum, kendini beğendirememiş, gelmiş CHP'den aday olmuş birisi.

Bu kişi Esenyurt'u kazanınca, "Efendim, siz DEM'le işbirliği yaptınız." E Ahmet Özer zaten biz bir aday belirlerken Esenyurt gibi bir yerde Kürtlerden de oy alabilecek bir aday belirlemeye çalışıyoruz

DEM seçmenine de sempatik gelecek bir aday belirlemeye çalışıyoruz.

DEHAP'tan milletvekili adaylığı var. HEP'te milletvekilliği adaylığı var. Bizde de üç dönemdir var. İyi bir akademisyen, konuyu biliyor, saygın birisi.

12 yıldır üyemiz, şimdi kendisini terörle ilişkilendiriyorlar. Neyden? 10 yıl önce yaptığı telefon görüşmeleriyle.

Şimdi eğri oturup doğru konuşalım. Eğri oturup doğru konuşalım. 10 yıl önce yapılan telefon görüşmelerinden sorumlu tutulacaksak, bugün bir AK Parti milletvekili kalır mı, bugün terörist olduğu anlaşılan biriyle 10 yıl önce görüşmemiş?

Bir AK Parti belediye başkanı kalır mı? Kardeşim, bugün FETÖ'cü dediklerinizin hepsi o dönem canciğer kuzma siyaset arkadaşlarınızdı. Yaptığınız telefon görüşmeleri suç olabiliyorsa 10 yıl öncecekiler, hepinizi FETÖ'den içeri toplarlar.

Şimdi bu savcılar, bu savcıya bunu söyleyenler aslında AK Parti'deki bütün siyasetçilere Silivri'nin kapısını aralıyorlar. Aynı muameleyi ona yapsan hepsini atarsın.

Hani biz gözümüz dönse, yapmayız da, iktidar olacağız ya seçimlerde, zaten bütün sıkıntı o ya, belediyelere saldırmak ondan. Önde gidiyoruz ya anketlerde. Her şey AK Parti'nin gidişini gösteriyor ya. Bu yaptığınızla bir tane AK Partili dışarıda bırakmaz, bu Silivri'ye doldururuz.

Bak, yapmayacağız. Vallahi de billahi de 10 yıl önceki telefon görüşmenizden suç icat etmeyeceğiz. Ama tut ki gözümüz döndü, hepinizi atarız içeri bu yöntemle. İş mi, akıl mı? Bir bunu bir düşünün. Bunu bir düşünün.

O yüzden bir an önce şu iddianamenin yazılması, Ahmet Özer'in hiç beklemeden tutukluluk halinin ortadan kaldırılması, tutuksuz yargılanması ve çok eminiz ki yargı sonunda artık asla ve asla yargılamanın sonunda suçlu olmadığının ortaya çıkmasını bir an önce istiyoruz.

Şimdi bugün görüştüğüm arkadaşlarımla ilgili öncelikle şunu söyleyeyim: Numan Bey yine diyor ki: "Gelecek ay geleceğiz, anayasa görüşmeleri için bir tur daha gideceğiz." Tabii çayımız, kahvemiz mevcut, hiç sorun yok, her zaman başımız gözümüz üstüne bekleriz de anayasanın asını ağzınıza alıp da nasıl konuşacaksınız bizimle? Anayasa diyor ki: "Uluslararası anlaşmalar her şeyin üstündedir." Bir kere AİHM kararı var Kavala'yla ilgili.

7,5 yıldır Kavala'yı burada tutuyorsunuz. Anayasa Mahkemesi kararı var Can Atalay'la ilgili. Seçilmiş milletvekilini burada tutuyorsunuz. Gezi Davası ki hepsinin ortak paydası, Tayfun Kahraman kardeşimi burada tutuyorsunuz.

Diğer taraftan Mine Özerdem ve Çiğdem Mater'i Bakırköy Cezaevi'nde tutuyorsunuz. Önümüzdeki haftalarda onları da ziyarete gideceğim ve anayasanın asına uysanız, bir kere bu mahkeme, üç kere beraat aldı bu insanlar.

Bu mahkeme, FETÖ'nün kurduğu bir iddianameyi "kıymetlendirdik" diyor, "delilleri kıymetlendirdik, biz de kullanıyoruz" diyor. Bu salonda, ben buradaydım, bu arkamdaki salonda, Gezi Davası'nda "Türk milleti adına" dediler, hep birlikte ayağa kalktık.

O hakimler, "Her ne kadar iddianamede bu bu bu bu varsa" diye FETÖ'cülerin iddialarını hakim sayıp, bunların hiçbir delili bulunamadığından hepsinin beraatine demişti. Bu mahkemedeki beraat birisinin vicdanına ters geldiği için, aklına ters geldiği için salmadılar, bir dava daha açtılar.

Bu davada kimi iki kere kimi üç kere beraat eden arkadaşlarımıza, hepiniz de biliyorsunuz ki, hepimiz biliyoruz ki, olmayan bir suçu yüklediler, içeride tutuyorlar. Şimdi Tayfun Kahraman'ın Anayasa Mahkemesi süreci var.

Çok eminiz ki bir yandan da sağlık durumu, kronik hastalığı fevkalade sorunlu ve içeride durduğu her gün kendine ızdırap, evladı Vera'ya ızdırap, bütün aileye ızdırap.

Ama Anayasa Mahkemesi onun için de hak ihlali kararı verecek. Anayasa Mahkemesi'nin kararlarına uymayanlar, Anayasa Mahkemesi'nin verdiği kararlara uymayanlar sonra gelip kapımızı çalmasınlar, "anayasa konuşalım" diye.

A'dan Z'ye anayasaya tam uyulduktan sonra ancak anayasa konulu kahve içilebilir. Yoksa vallahi Manisa'daki üzüm rekoltesinden bahsedeceğim Numan Bey'e. O kadar net söylüyorum. Bu kadar anayasa iptal ihlaline sessiz kalıp kendi milletvekilini burada tutup, bu insanların bu kadar hakkını yedirtip, ondan sonra gelip de "anayasa manayasa" diye hiçbir şey söylemesinler.

Gezi'de yatan herkes hepimiz yerine yatıyor. Benim yerime yatıyorlar, benim yerime. Biz hepimiz oradaydık ve Tayfun Kahraman çıktı, açıklama yaptı:

Kaynak: Halk TV