AMED TV - 106 farklı kurumun bileşeni olduğu Diyarbakır Kent Koruma ve Dayanışma Platformu, 12 Eylül Askeri Darbesi’nin 44. yıldönümünde Diyarbakır E Tipi Cezaevi, 12 Eylül dönemindekilerin deyimiyle de 5 No’lu cezaevinin önünde bir açıklama yaptı.
Açıklamaya katılan 78'liler Derneği Başkanı Ahmet Ertak ve 12 Eylül döneminin şahitlerinden siyasetçi Gani Alkan, Diyarbakır Cezaevi önünde Amed Times’a değerlendirme yaptı.
Hala yan tarafından geçtiğimizde bile gayri ihtiyari yüzümüz çeviriyoruz
Burada yaşatılanların bir hafızaya dönüşmesi ve Diyarbakır cezaevinde yaşananların unutulmaması için yapılan girişimlerin istenen bir neticeye ulaşmadığını ifade etti. Ertak: "Haliyle böylesi bir yerin ancak bir utanç abidesine dönüşmesi istendi ve neticede söylenen sözler yerine getirilmedi. Uzun aradan sonra 2023'ün ağustos ayında aldığımız bilgi üzerinden buranın müze projesinin hazırlandığını ifade ettiler. İlgililerle görüştük. Ama ne hikmetse bu kapılar, şu anda arkamda bulunan bu kapılar bize açılmadı. O dönemin tanıklarına açılmadı. Haliyle bu da şunu gösteriyor. Halen bu ülkede yüzleşme, yani yaşananlarla, yaşanmışlıklarla yüzleşme adına bir olumlu bir noktada olmadığımızı gösterdi. Yani demokrasisi halen buna el vermiyor. Dolayısıyla biz burada sözü edilen bir anı ve Etnografya Müzesi adı altında yapılacak olan düzenlemenin çok şaibeli olduğunu hep ifade ettik. İlgililerle görüştüğümüzde bunu söyledik" dedi.
Bu şekilde buranın içi boşaltılıyor
12 Eylül mağdurlarının müzeleşme sürecine dahil edilmesi gerektiğini vurgulayan Ahmet Ertak, "Bunun içi, buranın içi boşaltılıyor. Yaşanmışlıklar yok ediliyor. Burası bir hafıza olmaktan çıkarılıyor dedik. Ama ne hikmetse herkes yine kulağını kapatıyor. Ve dolayısıyla biz ilgili AK Parti milletvekili, Diyarbakır milletvekiliyle de görüştük. Dedik biz bu konuda özellikle bu hafızanın korunması adına, bütün yaşanmışlıkların korunması adına hiçbir şekilde geri adım atılmaması noktasında mücadelemizi vereceğiz. Haliyle ben Diyarbakır 5 No'lu Cezaevi'nin dünyanın çeşitli ülkelerinde özellikle darbe dönemlerinde yaşanan vahşetlerin ve işkencelerle yaşamını yitirenlerin anısına, bu tür yerlerin müzeye dönüştürüldüğünü biliyoruz. Haliyle 5 No'lu Cezaevi'nin de bu şekilde utanç müzesine dönüştürülmesini söylüyoruz. Beşnoğlu Cezaevi İnsan Hakları Müzesi olsun diyoruz. Bütün talep ettiğimiz bu. Haliyle ne yazık ki halen kulaklar kapalı gözler bizi görmüyor" ifadelerini kullandı.
Diyarbakır Cezaevi gerçekliğine uygun bir şekilde müzeye dönüştürülmeli
2007'den beri Diyarbakır Cezaevi'nin müze olması için çalışma yürütüklerini ifade eden siyasetçi Gani Alkan da şunları söyledi: "Eğer bu cezaevi, dünyada cezaevleri içerisinde işkence yapılan, meşhur olan cezaevlerinden birisi olarak gösteriliyorsa, o zaman Türkiye'de, gerçekten bir demokrasinin gelebilmesi için ve gerçekten sorunların tamamen temeli olarak çözülebilmesi için Diyarbakır Cezaevi'nde yapılanlar bir yüzleşme olmalıdır. Yani Kürt sorunun çözülebilmesi için bütün bu sorunların temelinde yatan burada yapılanlardır, burada yapanlardan dolayı eğer bir Kenan Evren yargılanıyorsa, eğer cezalandırılıyorsa o zaman bu cezaevinde yapılan işkencelerin bir hafızaya dönüşmesi için gerçekleştiğine uygun bir şekilde buranın bir müzeye dönüştürülmesi gerekir"
Sonradan pişman olmamak için bizi dinlemeleri gerekiyor
Hükümetin ve Cumhurbaşkanı Recep Erdoğan'ın "Bu duvarların dili olsa da konuşsa" sözünü hatırlatan Alkan, isim verme ve müzenin içeriğiyle ilgili kendileriyle iş birliği yapılması gerektiği konusunda şunları dile getrdi:
"Buraya getirmişler, bir isim vermişler. Etnografi ve Anı Müzesi. Etnografi biliyorsunuz nedir? Tarihi süreç içerisinde bir halkın giyimidir, kültürüdür, her şeyidir, onların sergilenme yeri anlamına geliyordu. Anı da kimin anıları da biz de bilemiyoruz. Bizim anılarımız olursa bizi çağıracaklar, bize diyecekler ki gelin anlatın, biz birlikte nasıl yapabiliriz? Bu işin sorumluluk şu anda devletin, mevcut olan AK Parti iktidarı güdümünden yürütülüyor. Ve biz buna önem veriyoruz. İleride keşke böyle olsun, keşke bunun yapsaydık denilmemesi için herkesin de kendine düşen görevi yapması gerekir. Biz de biz buranın isim olarak söylüyoruz, isimden başlıyoruz. Ve bu cezaevinin tümünün İnsan Hakları Müzesi. İnsan Hakları Müzesi olması lazım."
12 Eylül askeri darbesinin 44. yıldönümünde, Diyarbakır cezaevi önünde ortak bir açıklama yapan 106 kurum temsilcisi, Diyarbakır cezaevinin müzeleşme sürecine platform temsilcilerinin de katılması gerektiğine vurgu yaptı. Kurumlar adına açıklamayı İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şube Başkanı Ercan Yılmaz okudu. Açıklamada, Diyarbakır cezaevinde, yapılan insanlık dışı uygulamalarla ilgili Türkiye’de gerçek bir yüzleşmenin yapılmadığına dikkat çekildi.
Açıklamada Diyarbakır cezaevinde yapılanlarla ilgili gerçek bir yüzleşmenin Türkiye’deki temel sorunların çözümünü de beraberinde getireceğine vurgu yapan Yılmaz, Diyarbakır cezaevinin dünyada kötü muamelenin yapıldığı 10 cezaevi arasında yer aldığından buranın “Utanç Müzesi” olduğunu ve bu müzeye de “İnsan Hakları Müzesi” adının verilmesinin doğru bir yaklaşım olacağını söyledi.
İHD Şube Başkanı Ercan Yılmaz, açıklamada, “Bugün, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde kara bir leke olarak yer alan askeri müdahalelerin en ağır bilançosuna sahip 12 Eylül 1980 askeri darbesinin yıl dönümü. Bundan tam 44 yıl önce gerçekleşen 12 Eylül askeri darbesi, sadece o dönemin siyasi düzenini değil, toplumun bütün katmanlarını derinden etkileyen, demokrasi ve insan haklarını tamamen ortadan kaldıran bir süreç meydana getirmiştir. Darbenin ilanı ile birlikte yaşanan hukuksuz yargılamalar, idamlar, işkence uygulamaları, sürgün edilmeler ve siyasi parti ile sendika kapatmaları gibi antidemokratik uygulamalar; toplum üzerinde onarılması güç derin yaralar açmıştır. Yaşanan darbe sonrasında ortaya çıkan ağır insan hakları ihlalleri; demokrasinin, insan haklarının ve hukukun üstünlüğünün ne denli hayati olduğunu herkese göstermiştir. Geçmişin karanlık günlerinden ders alarak, demokrasiyi güçlendirmek, hukukun üstünlüğünü sağlamak ve insan haklarını korumak bir bütün olarak Türkiye’de demokrasiye inanan her birey ve kurumun sorumluluğudur” ifadelerine yer verdi.
Gerçek yüzleşme olmayınca darbe girişimleri devam etti
Kenan Evren’in yargılanmış olması ve atılan bazı adımların olumlu olduğu ancak bunların yetersiz olduğuna dikkat çeken Yılmaz, darbe sürecindeki suçluların yargılanıp cezalandırması ve gerçek bir yüzleşmenin gerekliliğine ilgili şu açıklamaları yaptı:
“Aradan geçen uzun yıllara rağmen darbe ile gerçek bir yüzleşme ve hesaplaşma sağlanmadığından dolayı 12 Eylül rejimi, tüm kurumlarıyla beraber halen kendini var etmeye devam etmektedir. 12 Eylül askeri darbesi ile yüzleşmenin sağlanamaması nedeniyle 15 Temmuz 2016 tarihinde Türkiye yeni bir darbe girişimi ile karşı karşıya kalmış, darbe girişimi sonrasında temel hak ve özgürlükler askıya alınmıştır… Ne yazık ki Türkiye 44 yıldır darbe Anayasası ve o dönemde yapılan kanun ve yönetmeliklerle yönetilmektedir. Darbe ürünü olarak hayatımıza giren YÖK ve RTÜK gibi kurumlar günümüzde de varlıklarını sürdürmekte; darbe döneminde sendikal hak ve özgürlüklere getirilen kısıtlamalar devam etmektedir. Yine darbe ürünü olarak Kürtlerin sivil siyasete girmelerini engellemeyi amaçlayan seçim barajı uygulaması işlevsiz kalınca Kürt Siyasi Partilerine dönük kapatma davaları ile politikacılarına yönelik siyaset yasakları birer tehdit unsuru olarak gündemde tutulmaktadır. Cumhuriyet’in kurucu zihniyeti farklılıkları kabul etmeyen nitelik ve pratiğe sahipken, 12 Eylül darbesi var olan sorunları daha da derinleştirmiş ve günümüzdeki birçok sorun ve ağır insan hakları ihlallerinin devam etmesine nedeni olmuştur.”
Yüzleşme Kürt Meselesinin demokratik yollarla çözümüne katkı sunacağını biliyoruz
Tekçi, antidemokratik uygulamalar ve “Güvenlikçi Politikalar “la sorunların daha da derinleştiğine vurgu yapan Ercan Yılmaz, “Biz Diyarbakır Kent Koruma ve Dayanışma Platformu üyesi kurumlar olarak; 12 Eylül Askeri Darbesi ile yüzleşmenin Kürt meselesinin demokratik yollarla çözümüne ve toplumsal barışa katkı sunacağını biliyoruz. Bu nedenle yüzleşmenin ilk adımı olarak şu an önünde bulunduğumuz ve darbe döneminin en önemli sembol mekanlarından olan Diyarbakır 5 Nolu Askeri Cezaevi ile ilgili başlatılan müze çalışmalarına dönemin tanıkları ve sivil toplum örgütlerinin aktif katılımı sağlanması istiyoruz. Bu talebimize ilişkin geçtiğimiz yıl oluşturduğumuz bir heyet ile siyasi partileri, meslek odalarını, sivil toplum örgütlerini ve sendikaları ziyaret ederek bir dizi görüşmeler gerçekleştirmiştik. Ancak gelinen aşamada yapılan müze çalışmasının salt Kültür ve Turizm Bakanlığı eliyle sivil toplum örgütleri dahil edilmeden devam ettiğini ve bu durumun 12 Eylül Askeri Darbesi sonrasında Diyarbakır 5 Nolu Askeri Cezaevi'nde yaşatılan vahşetin gelecek nesillere aktarılmasını eksik bıraktığını belirtmek isteriz.