AMED TV - Amed Times ekibi olarak Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim-Sen) Diyarbakır şube temsilcilerini ziyaret ettik. Ziyaret sırasında Amed Times’ın bir medya organı olarak gerçekleştirmek istediği amaçlar hakkında bilgi paylaşımı yapıldı; Eğitim-Sen 1 No’lu ve 2 No’lu şube Eş Başkanlarıya yeni eğitim yılı öncesi öne çıkan sorunları da konuştuk.

Diyarbakır 2 No’lu Şube Eş Başkanı Serhat Kılıç, 2024-2025 Eğitim-Öğretim yılına girerken Türkiye’deki altyapı ve ekonomik koşulların bilimsel ve iyi bir eğitim için uygun olmadığından dolayı öğretmenlerin, öğrencilerin ve velilerin kaygılı ve mutsuz başladığına dikkat çekti. 

Eğitim artık bir kamu hizmeti olmaktan çıktı 

Ercan Anadilde eğitimin de seçmeli derslere bırakılmasını eleştirdi ve ana dilde eğitimin herkese ücretsiz verilmesi gerektiğine vurgu yaptı. 

Türkiye’de öğrenci velilerin okul öncesi hazırlıkları yapmakta zorluk çektiğini dile getiren Kılıç, şunları söyledi:

“Ana dilinde eğitim bizim buradan gördüğümüz bu ülkedeki eğitim politikalarına dair en temel sorun olarak ortada duruyor. Tabi eğitimin paydaşları var. İşte kimdir okula gittiğimizde öğrencidir, eğitim emekçileri öğretmenlerdir. Öğretmenler dışında eğitim faaliyetleri içerisindeki diğer emekçiler ve verilerdir. Şimdi bu üç şeyi de göz önüne aldığımızda gençler dahil, bu üç paydaş da şu an mutlu değil. Yani veliler ne için mutlu değil? Çünkü çok ciddi bir şekilde, eğitim artık bir kamusal hizmet olmaktan çıktı. Artık gerçekten paralı hale gelen bir hizmet olarak ortada duruyor. Şu an eğitimde, okul harçları son dönemlerde yüzde yüz ellilere (%150)  varan  artışları var. Üniversitelerde, yurt ücretlerinde artış var. Normal ilkokul, ortaokul ve lise kademesinde başlayan çocuklar için okul ihtiyaçlarını gidermek için alışveriş yapacaklar. Çok fahiş rakamlar, servis ücretinde çok ciddi artış var. Sonrasında kıyafetlerin  ve okul araç gereçlerinin fiyatları çok yüksek.”

Whatsapp Image 2024 09 05 At 125207 (1)-1

Bunların Türkiye'deki enflasyonist ortamın eğitime yansıması olduğunu ve gittikçe alım gücünün düştüğüne vurgu yapan Kılıç, “Her gün mallarda, ürünlerde ciddi fiyat artışının olduğu ama buna paralel olarak, bir şekilde maaş artışlarının yaşanmadığı, insanların toplumun enflasyona karşı ezildiği bir süreçte elbette okullar ve okulun başlangıcının veriler için bir kara döneme dönüşüyor” dedi. 

Belki de sosyal adaletsizliğin en çok yaşandığı dönemi yaşıyoruz

Ekonomik durumun, resmi veri ve rakamlarda kamufle edildiğini söyleyen Serhat Kılıç, Türkiye’de sosyal adaletsizliğin belki de en yoğun olduğu dönemlerin yaşandığına dikkat çekti. 

Kılıç, “Zengin ve yoksulun arasındaki uçurumun çok daha derinleştiği, yoksul çocuklarının okullara giderken gerçekten bu eğitim faaliyetlerinden yaralanamadığını ifade edebiliriz. Amed için bir örnek vereyim. Amed'de 10 yıl önce, 15 yıl önce Bağlardan, Benusen'den, Şehitlik'ten, Seyran Tepe'den öğrenciler Fen Lisesi'ni kazanabiliyordu. O mahallelerden. Çokça Fen Lisesi, Tıp Fakültesi kazanabiliyordu ama bugün kazanamıyor. Bugün o mahallelerde okuyan çocuklar gerçekten Tıp Fakültesi kazanamıyorlar, Fen Lisesi kazanamıyorlar. Bunun sebebini sorgulamak lazım, yani nasıl bir sosyolojik dönüşüm oldu da artık oralardan nitelikli okullar kazanamıyor? diye sormak lazım. Bunun gerçekten eğitim politikası, eğitim sisteminin değişmesiyle direkt bir bağlantısı var. Artık öyle bir hale getirildi ki evet şu an sosyal devlette, eğitim bir devlet hizmeti olarak güya, kamusal hizmet olarak veriliyor gibi lanse ediliyor. Ama gerçekte bunun olmadığını bu veri üzerinden görebiliriz.” ifadelerini kullandı. 

Eğitim-Sen Diyarbakır 2 No’lu Şube Eş Başkanı Kılıç, Türkiye’de eğitim de tekçiliğe dayanan ve devlet ideolojisini topluma enjekte eden bir aparat olarak kullanıldığına vurgu yaparken, eğitim formatlarının ise dönemin iktidarlarına göre belirlendiğini; bunun sonucu olarak da farklıların bir arada yaşayabileceği şartların yerine farklıların birbirinin üzerinde tahakkümünü amaçlayan bir sitem ortaya çıktığınını altını çiziyor.

Zorunlu bir şekilde imam hatiplere yönlendirilme var

Narin cinayetinde kritik görüntüler ulusal kriminal büro’ya teslim edildi Narin cinayetinde kritik görüntüler ulusal kriminal büro’ya teslim edildi

Kılıç, “Tekçi, cinsiyetçi, bilimsellikten uzak, tek bir inancın öğretilerini dayatan bir durum söz konusu. Bu ülkede tek bir kimlik yok, bu ülkede farklı farklı kimlikler var. Sadece Türkler yok, Kürtler var, Araplar var, Çerkezler, Lazlar var. Sadece Sünni Müslümanlar yok, Aleviler var, Ermeniler var. Herhangi bir inanca sahip olmayan insanlar var. Dolayısıyla bu anlamda eğitimin içeriğine dair de çok ciddi müdahaleler var. Okul türlerine dair çok müdahale var. Şu an bizim birçok öğrencimiz istedikleri okulları tercih edemiyorlar. Yani nitelikli okul olmasına gerek yok. Ortaokuldan mezun olan bir öğrenci, istediği bir okula, istediği türündeki bir liseye gidemiyor. Zorunlu bir şekilde imam hatiplere yönlendirilme var. İlk mevcutlarla bir sürü her ilçede imam hatipler var ama öğrenciler gitmek istemiyor. Okulsuz kaldıkları için mecbur gidiyorlar” ifadelerini kullandı. 

Deprem sonrası okullardaki onarımın çok geciktiğini ve sınıfların kalabalık olmasından dolayı eğitimin kalitesinin düştüğünü dile getiren Serhat Kılıç, 'Tasarruf Tedbirleri' paketiyle beraber var olan yeni okul projelerinin tamamının da durdurulduğunu ve okullara temizlik ve hijyen için görevlilerin verilmediğinini de hatırlatı. 

En büyük talebimiz 'Anadilde Eğitim' 

Diyarbakır Eğitim-Sen 1 No’lu Şube Eş Başkanıyım Faruk Ercan da eğitimdeki sorunların AK Parti - MHP koalisyon iktidarında katlandığını dile getirirken, şu ifadelere yer verdi: “Yani her yeni öğretim yılına başlarken, yeni sorunlar yumak haline dönüşmüş durumda. Bizim tabii bölgedeki en büyük temel talebimiz her zaman olduğu gibi hala anadilde eğitim hakkının tanınmamış olması. Yani bizler için yıllardır Eğitim-Sen tüzüğünde yer alan herkesin anadilinde eğitim hakkı; pedagojik bir haktır, kültürel bir haktır, yaşamsal bir haktır. Ancak özellikle çatışmasızlık sürecinde hükümet bazı adımlar attı. Bunlardan birisi de Kürtçe'nin seçmeli dil statüsüne alınmasıydı. Yaşayan dil ve lehçeler arasında gösterilmesiydi. Tabii biz başından beri buna da karşı çıktık. Çünkü bir halkın kendi dilini seçmeli öğrenmesinin doğru olmadığını kabul ediyoruz. Biz seçmeli dersi İngilizce seçeriz, Fransızca seçeriz, Almanca seçeriz, İspanyolca seçeriz. Yani bu bir Türk’e, Türkçe'yi seçmeli ders olarak okumak ister misin der gibi bir şeydir” Whatsapp Image 2024 09 05 At 125207 (1)-1

Kürtçe için atılan adımlar batıdaki ülkelere yönelik bir kandırmacadır

Whatsapp Image 2024 09 05 At 125207 2

Dünyanın bir çok ülkesinde anadilde eğitim bir hak olarak tanındığını ve bu hakkın kullanılması için düzenlemeler yapıldığını hatırlatan Faruk Ercan, “Tabii ki ana dilinde eğitimin hala bu ülkede yasak olması, ana dilinde eğitimi savunurken son birkaç aydır gerçekten Kürtçe'ye yönelik ciddi bir asimilasyon politikasının arttığını görüyoruz. Yani trafikte yazılan yazıların silinmesi, valilikler ve güvenlik güçleri tarafından. Yine Kürtçe sitranlar söyleyen gençlerimizin gözaltına alınması, tutuklanması, aslında bize şunu gösteriyor; TRT Kurdi’nin olması, seçmeli Kürtçe dersinin olması tamamen aslında batı kamuoyuna yönelik ya da bazı ülkelere yönelik verilmiş bir kandırmacadan öte bir şey değil bizler açısından. Tahammülsüzlük had safhada. Bunun nedeni de şu Kürtleri kendi dillerinden, kültürlerinden, sanatlarından uzaklaştırmak istiyorlar. Bu asimilasyonu yaparak da aslında Kürtlerin kendi hak mücadelesinden koparmak istiyorlar. Biz Eğitim-Sen olarak ve Kürtçe ile ilgili şehirdeki, bölgedeki bütün kurumlarla birlikte zaten her sene olduğu gibi bu sene de okulların açıldığı ilk hafta bir eylemlilik planı koyacağız önümüze.” dedi. 

Taşımalı eğitime karşıyız 

Sendika olarak, taşımalı eğitime karşı olduklarına da değinen Ercan, taşımalı eğitimin okula giden çocuklar için sakıncalı tarafları olduğunu, çocukların bu sistemde iyi beslenemediğini ve öğrencilerin güven içerisinde, sağlıklı bir eğitim alması için koşulların sağlanması gerektiğini söyledi. 

Ercan, “öğrencilerin bu ekonomik koşullarda yeterince sağlıklı beslenememesinin onların eğitim çağındaki gelişimini etkilediğini de biliyoruz. Biz her öğrenciye ücretsiz bir öğün yemek verilmesini talep ediyoruz. Bununla ilgili genel merkezimiz düzeyinde çeşitli kurumlarla birlikte platformlar kuruldu. Kısa süre içinde bu platformun kurulması için çabalıyoruz. Bu şekilde en azından öğrencilerimizin sağlıklı bir ortamda eğitim - öğretim göremezse de en azından sağlıklı bir besine ulaşma koşulları sağlamak için çalışmalarımız devam edecek” bilsini paylaştı. 

Öğretmenleri sürekli baskı altına alınmaya çalışıyorlar

Öğretmenlerin de sürekli baskı altında tutulmak istendiğini, hükümetin yandaşı olayan hiç kimsenin öğretmenlik görevi yapması için yasal çalışmaların yapıldığını hatırlatan Faruk Ercan, eğitimin içeriğine yapılan müdahalelerin de büyük sorunlar teşkil ettiğine vurgu yaptı. 

Ercan, “Biliyorsunuz darbe sonrasında bir mülakat getirdiler. Zaten kendilerinden olmayan hiç kimseyİ atamadılar. Yazılı sınavlarda, KPSS'de derece yapan arkadaşlarımızı, gençlerimizi mülakatlarla elediler. Yerlerine kendi yandaşlarını torpillerle atadılar. Şimdi üniversiteyi bitirmek, eğitim fakültesini bitirmek yetmeyecek. KPSS'yi birincilikle kazanmak yetmeyecek. Bir akademi sistemi kurmaya çalışıyorlar. Üniversiteden sonra siz KPSS'yi kazandıktan sonra sizi akademiyi alıyorlar. Bu akademide en az iki dönem, yaklaşık bir yıl boyunca sizi gözleyecekler. Eğitim adı altında yapmaya çalıştıkları şu; muhalif olan hiç kimsenin öğretmen olamamasını sağlamak. Çünkü şunu biliyorlar, müfredatı ne kadar değiştirirlerse değiştirsinler, ne kadar kendilerine göre bir müfredat yaparlarsa yapsınlar; uygulayıcı olan öğretmenlerdir. Çünkü hala bu ülkede, bu coğrafyada öğrencilerine düşünmeyi, sorgulamayı öğretmeye çalışan eğitimsel öğretmenler var” diye devam etti. 

Ahlakı öğretmek istiyorsanız önce ülkedeki ahlaki çöküntüleri ve sosyal adaletsizliği çözmeniz gerek

Yeni getirilen 'Maarif Eğitim Modeli'ni de değerlendiren Faruk Ercan, “Şu anda bakın Türkiye'nin her yerinde seminerler veriliyor. Bu 21. yüzyıl maarif modeli dedikleri konuların, bu seminerlerin dünya gerçekliğinde yeri yok. Bugün meslek öğretmenlerine ‘ahilik’ kavramını anlatıyorlar. Yani dünyanın geliştiği, kapitalist sistemin geldiği bu teknoloji çağında, ahilik sistemiyle ahlakı öğretmeye çalışıyorlar. Ahlakı öğretmek istiyorsanız önce ülkedeki ahlaki çöküntüleri, sosyal adaletsizliği, eğitim adaletsizliğini, gelir adaletsizliğini çözmeniz lazım. Uygulayıcılar olarak bizler zaten ahlaklı olmayı öğretiyoruz. Ahlak sadece dinde değildir. Ahlak sadece İslam'da değildir. Ahlak aslında yaşamın her alanındadır. Bunu okullarda çocukları sadece geçmişin özentisi, yapılanmalar şeklinde, müfredatlara koyarak, adlarını farklı farklı koyarak çözemeyeceklerini bilmeleri gerekiyor. Dediğim gibi sorunlar artarak devam ediyor. Biz de  bu eğitim salonlarının karşısında durmaya, aydınlık bir gelecek için, barış içinde yaşayabilecek gençlerimizi, çocuklarımızı eğitebilmek için mücadele etmeye devam ediyoruz” değerlendirmesi yaptı. 

Editör: Serhat Akyol