Gündem

Roboski katliamının tek tanığı: Dava sürdürülmeli

Roboski Katliamı’nın ardında kalan acı, yıllar geçtikçe büyüyen bir adalet arayışına dönüşüyor. Sevim ve Servet Encü, kaybettikleri yakınlarıyla birlikte, 13 yıldır adalet bekliyor.

Abone Ol

 Şırnak'un Uludure ilçesine bağlı Roboskî köyünde 28 Aralık 2011 tarihinde Türk Silahlı Kuvvetlerine (TSK) ait savaş uçaklarından atılan bombalarla 19’u çocuk 34 kişi katledildi. Katledilenlerin 27’si Encü ailesine mensuptu.

Katliamın ardından 'Taksirle ölüme sebebiyet vermek' gerekçesiyle başlatılan ve gizlilik kararı alınan soruşturmada, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı 11 Haziran 2013’te 'görevsizlik' kararı vererek, dosyayı Genelkurmay Askeri Savcılığına gönderdi.

Avukatların karara itirazının reddedilmesi üzerine soruşturma dosyası Anayasa Mahkemesi’ne taşındı. Genelkurmay Askeri Savcılığı, soruşturma dosyasına ilişkin 7 Ocak 2014’te 'Türk Silahlı Kuvvetleri'nin kusuru yok' iddiasıyla 'takipsizlik' kararı verdi.

AYM’nin başvuruyu reddetmesi ile iç hukuk yolları tükendiği için 34 kişinin yakınlarından oluşan 281 kişi, 23 Ağustos 2016’da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) bireysel başvuru yaptı, ancak başvuru 17 Mayıs 2018’de "belge eksikliği" gerekçesiyle reddedildi. Katliamın üzerinden tam 13 yıl geçti ancak halen tek bir kişi bile yargılanıp cezalandırılmadı.

KATLİAMIN TEK TANIĞI

Roboski katliamında kardeşi Orhan (17) ve Zeydan Encü’yü (21) kaybeden Sevim Encü’nün eşi Servet Encü katliamın tek tanığı. Katliamdan 6 ay önce annesini yitiren Sevim Encü, daha annesinin yassını tutarken, iki kardeşinin de katledilme haberini aldı. Katliam üzerinden iki yıl geçmeden bu sefer de babası Halil Encü’yü kaybetti.

Katliamın tek tanığı ve saldırıdan yaralı olarak kurtulan eşi Servet Encü'den dolayı devletin baskı ve tehditler sürekli olarak devam etti. 9 Mart 2014 yılında Roboski katliamından yaralı olarak kurtulan Servet Encü çocuklarıyla birlikteyken, evi kimliği uzun namlulu silahlar ile tarandı. Ev çevresinde 10’ü aşkın mermi kovanının bulunduğu saldırıdan Encü ve ailesi saldırıdan yara almadan kurtulsa da olayın failleri bulunamadı.

ZORLA GÖÇ

Devletin baskıları yüzünden Servet Encü, 2014 yılında çocuklarını da alıp Irak Kürt Bölgesel Yönetimi'ne (IKBY) göç etmek zorunda kaldı. Ancak orada 9 ay kaldıktan sonra geçim sıkıntısı nedeniyle tekrar köyüne döndü. Encü ailesine dönük baskılar hem köy karakolu ve Şırnak Jandarma Komutanlığı tarafından tekrar devreye kondu. Karakol tarafından katliama dair verdiği ifadeyi geri çekmesi istenen Servet Encü’nün duruşu değişmedi.

Servat Encü’nün eşi Sevim Encü, ailesi üzerindeki baskının halen sürdüğüne dikkat çekerek, “Bizler devlete minnet etmiyoruz” dedi.

'DÜN OLMUŞ GİBİ HAFIZAMDA'

İki kardeşinin Roboskî katliamın da katledildiğini anımsatan Sevim Encü, yaşananları şu şekilde anlattı:

“O gün küçük kardeşim Orhan, ‘ben sınıra gidip okul için harçlık toplayacağım’ dedi. Babam ona gitmemesini söyledi. Ancak o gideceğini söyledi. O gittikten bir müddet sonra kardeşim Zeydan da gitti. Orhan sınırın bu tarafında bombalanırken, Zeydan ve arkadaşları sınırın diğer tarafındaydı. Zeydan arkadaşlarının ısrarlarına rağmen kardeşi Orhan’ın imdadına koşarken katledildi. Aradan 13 yıl geçti ama sanki olay bugün olmuş gibi hafızamda. Onlar tek bir gün bile gözümüzün önünden gitmediler. Bu katliamda parmağı olan her kim varsa dilerim ki; biz ne yaşamışsak onlar da aynısını yaşarlar."
 

ANNESİ, BABASI VE 2 KARDEŞİ...

Kardeşlerinden sonra babasının da kalp krizi sonucu vefat ettiğini belirten Sevim Encü, şunları söyledi:

“Her gün bizler bu acıyı yaşıyoruz. Bunu bize yaşatmaya ne hakları vardı? Her gün onların gözü önünde serbestçe gidip geliyorlardı. Bu devlet bize, ‘bizler size bir şey yapmayız' diyordu. Ama bize ne yaptıklarını herkes gördü. Kardeşlerim gittikten sonra da 2 saat boyunca bekletmişler. Bombalandıkları zaman da yemeklerini yiyorlarmış.

Katliamdan 6 ay önce annem vefat etmişti, evde daha onun yassı vardı. Sonra kardeşlerim katledildi. Sonra babam dayanamadı vefat etti. Babam adaletin yolunu gözledi ama gelmedi ve yaşamını yitirdi. 4 aydır babamın evine gidemiyorum. Oraya gitsem bile kimse yok. Ne annem ne babam, ne de kardeşlerim var… Halen inanıyoruz; bir gün mutlaka bu katliamın failleri hesap verecek."

‘KİMSE SAHİP ÇIKMADI’

Katliamdan sonra bu sefer de devletin baskı ve tehditlerinin başladığını ifade eden Sevim Encü, bu baskılar yüzünden evlerini IKBY'ye taşımak zorunda kaldıklarını aktardı. Devletin katliamdan sağ kurtulan eşinin ifadesinin geri alması için her türlü baskı ve tehditte bulunduğunu kaydeden Sevim Encü, “Eşim tek bu katliamdan sağ olarak kurtuldu. Birçok insan bizim eve geldi ve onu dinledi. Gelen herkes ona, ‘bizler sana yardımcı olacağız, seni koruyacağız' dedi. Ancak kimse bize sahip çıkmadı. Bu yüzden artık eşim anlatmıyor ve konuşmuyor. Eşim de ‘artık yeter yoruldum' diyor. Bu katliamdan sonra devletin üzerimizde baskı ve tehditleri de hiç bitmedi. Bizler bu tehditlerden dolayı evimizi buradan taşıdık. 9 ay boyunca Federe Kürdistan Bölgesi’nde kaldık” ifadelerini kullandı.

'EŞİM KABUL ETMEDİ'

IKBY'de 9 ay kaldıktan sonra geçimin sıkıntıları yaşadıklarını ifade eden Sevim Encü, devamla şunları söyledi:

“Kardeşim Başûr’a yanımıza gelerek Roboskî'ye dönmemizi istedi. Kardeşimin desteği ile tekrar köye döndük. Asker neredeyse her gün eşimi karakola ifadeye çağırdı. Bir gün askerler gelip eşimi karakola götürdüler. İfadesini değiştirmesini istediler. Eşime, katliamın kimin tarafından yapıldığını ‘bilmiyorum’ demesini istemişler. Eşim, vicdan sahibi olduğunu ve 34 köylünün hakkının kaybolmasına izin vermeyeceğini söylemiş. Eşim, ‘Ben de onlarlaydım her şey gözlerimin önünde oldu. Nasıl kimin yaptığını bilmediğimi söyleyebilirim” demiş.

Devlet ona, 'sen bu ifadeni geri al sözümüz olsun, sen ne istersen sana veririz. Seni ve çocuklarını maaşa bağlarız ve memur yaparız' demiş. Ancak eşim bunu kabul etmedi ve davasından vazgeçmedi. Fakat bugün kimse bize sahip çıkmıyor. Baskılara rağmen korucu ve ajan olmadık. Bizler bu devlete minnet etmiyoruz. Bizler alın terimizle ve el emeğimizle kazanıp geçiniyoruz. Hiç kimse açlıktan ölmez, ama gidenler gitti mi geri dönmez" dedi.